Friedrich Nietsche
BIRINCi BÖLÜM
1
Zerdüst otuz yasinda yurdunu ve yurdunun gölünü birakip daglara çikti. Orada ruhunun ve yalnizliginin tadini çikardi ve on yil bundan bikmadi. Ama en sonu gönlünde degisme oldu ve sabah tanla kalkti, günesin karsisina geçti ve ona söyle dedi:
“Ey büyük yildiz! Aydinlattiklarin olmasaydi, nice olurdu senin mutlulugun! On yildir magaramin üstüne yükselir durursun, isigin ve yolculugundan bikardin ben olmasaydim, kartalim ve yilanim olmasaydi!
Bak! Pek çok bal toplamis bir ari gibi, bilgeligimden usandim; onu almaya uzanacak eller gerek bana.
Derinliklere inmeliyim iste bunun için, tipki senin aksamlari denizin ardina inisin ve alt dünyaya isik iletisin gibi, ey taskin yildiz!
Kutsa beni öyleyse, en büyük mutluluga bile kiskanmadan bakan ey durgun göz!
Böyle basladi Zerdüst’ün batisi.
2
Zerdüst dagdan yalniz indi ve kimseyle karsilasmadi. Ama ormana girdiginde, kutlu kulübesinden ormanda kök aramaya çikmis yasli bir adam belirdi birden önünde. Ve yasli adam söyle dedi Zerdüst’e:
“Yabanci degil bana bu gezgin kisi, yillar önce geçmisti buradan. Adi Zerdüst’tü, ama degismis. O gün külünü daglara götürüyordun, bugün de atesini vadilere mi götüreceksin? Kundakçiligin cezasindan korkmuyor musun?
Evet. Zerdüst’ü tanidim. Dupduru gözleri ve agzinda tiksinti hiç yer etmemis. Oynar gibi degil mi yürümesi?
Degismis Zerdüst, çocuk olmus Zerdüst, uyanmis biri Zerdüst: Uyuyanlar arasinda neyleyeceksin?”
Zerdüst cevap verdi. “Insanlari seviyorum.”
“Neden” dedi ermis, “ormanin issizligina çekildim ben? Insanlari fazla sevdigim için degil mi? Tanriyi seviyorum simdi, insanlari sevmiyorum. Insan fazla eksik bir sey bence. Insan sevgisi yikim olurdu benim için.”
Zerdüst cevap verdi. “Sevgi de ne söz! Ben insanlara armagan götürüyorum.”
“Onlara bir sey verme dedi” ermis. “Onlardan al daha iyi ve onlarla birlikte tasi, bu onlarin daha çok hosuna gider.
Ve onlara vermek istersen, sadakadan fazlasini verme. Onu da dilensinler senden!”
“Hayir” diye cevap verdi Zerdüst. “Ben sadaka vermem. Yoksul degilim o kadar.”
Ermis Zerdüst’e güldü ve söyle dedi. “Öyleyse hazineni onlara kabul ettirmeye bak! Onlar yalnizlardan kuskulanirlar ve bizim armaganlarla geldigimize inanmazlar. Adimlarimiz sokaklarda pek issiz çinlar. Ve gece yataklarindayken, günes dogmadan çok önce birinin geçtigini isitseler, kendi kendilerine soracaklardir: Nereye gider bu hirsiz?
Gitme insanlara, ormanda kal! Hayvanlara git daha iyi! Neden benim gibi olmak istemiyorsun?”
“Peki ormanda ne yapiyor ermis?” diye sordu Zerdüst.
Ermis cevap verdi. “Türküler düzüp söylüyorum ve bu türküleri düzerken, gülüyor, agliyor ve mirildaniyorum: Böyle övüyorum Tanriyi.
Türkü söyleyerek, aglayarak, gülerek ve mirildanarak övüyorum benim Tanrim olan Tanriyi. Peki sen armagan olarak bize ne getiriyorsun?”
Zerdüst bu sözleri isitince, ermisi esenledi ve dedi: “Ne vereyim ben size! Çabucak gideyim de bir sey almayayim sizden!” Ve ayrildilar böylece, yasli adamla Zerdüst, iki çocuk gibi gülüserek.
Ama Zerdüst yalniz kalinca, söyle dedi gönlüne: “Nasil olur! Bu yasli ermis, T a n r i n i n ö l d ü g ü n ü d a h a i s i t m e m i s o r m a n i n d a.”
3
Zerdüst ormanin kiyisindaki en yakin kente vardiginda, birçok kimseyi pazar yerinde toplanmis buldu, çünkü bir ip cambazinin oynayacagi bildirilmisti. Ve Zerdüst halka söyle buyurdu:
B e n s i z e Ü s t i n s a n i ö g r e t i y o r u m. Insan alt edilmesi gereken bir seydir. Onu alt etmek için ne yaptiniz?
Bütün varliklar simdiye dek kendilerinden öte bir sey yaratmislardir, peki siz bu büyük yükselisin inisi olmak ve insani alt edecek yerde hayvanlara mi dönmek mi istiyorsunuz?
Insana göre maymun nedir? Gülünecek bir sey, yada aci bir utanç. Insan da tipki böyle olacaktir Üstinsana göre: Gülünecek bir sey, yad aci bir utanç.
Içinizde en bilgeniz bile uyumsuzluktur, bitki ve görüntü melezidir. Ama bitki ya da görüntü olun mu diyorum size?
Yalvaririm size kardeslerim, yeryüzüne bagli kalin ve inanmayin size dünya ötesi umutlardan söz açanlara! Agi saçanlardir onlar, bilerek bilmeyerek.
Bir zamanlar Tanriya karsi islenen günah en büyük günahti, ama Tanri öldü, onunla birlikte öldüler o günahkarlarda. Yeryüzüne karsi günah islemek simdi en korkuncudur, ve bilinmezin özünü yeryüzünün anlamindan üstün tutmak!
Yasayabileceginiz en büyük sey nedir? Büyük horgörme saatidir. Mutlulugunuzun bile size igrenç geldigi saat ve usunuzun ve erdeminizin.
Dediginiz saat: “Benim usum nedir ki! Aslanin yiyecegine duydugu özlemi duyuyor mu bilgiye? Yoksulluk ve kirlilik ve acinacak rahatliktir o!”
Hiç böyle konustunuz mu? Hiç böyle haykirdiniz mi? Ah, böyle haykirdiginizi duysaydim bir!
Günahiniz degil, yetingenliginiz haykiriyor göklere, günahinizdaki bayagilik haykiriyor göklere!
Sizi diliyle yalayacak simsek nerde? Sizi asilayacak çilginlik nerde?
Bakin, size Üstinsani ögretiyorum: O, bu simsektir; o, bu çilginliktir!
Zerdüst böyle konustukça, halktan biri bagirdi: “Ip cambazini yeterince dinledik; artik kendisini görsek!” Ve bütün kalabalik Zerdüst’e güldü. Ama bu sözlerin kendisi için söylendigini sanan ip cambazi, basladi oyununa.
4
Fakat Zerdüst halka bakti da, sasti. Derken söyle buyurdu:
Insan, hayvanla Üstinsan arasina gerilmis bir iptir, uçurum üstünde bir ip. Korkulu bir geçis, korkulu bir yolculuk, korkulu bir geri bakis, korkulu bir ürperis ve duraklayis.
Ben, gönlü har vurup harman savurani severim, ne tesekkür bekler, ne tesekkür eder: Çünkü hep verir o ve kendini korumak istemez.
Ben, zar kendine uygun düsünce utanani ve sorani severim: “Ben düzenci bir oyuncu muyum yoksa?” Çünkü yok olmak ister o.
Ben, isine baslamadan önce altin sözler saçani ve hep söz verdiginden fazla yapani severim: Çünkü batisini ister o.
Ben, yaralanmada bile gönlü derin olani ve küçücük bir seyden yok olabileni severim.
Ben, gönlü dolup tasani severim, öyle ki kendini unutur ve her sey onun içindedir; her sey onun batisi olur böylece.
Ben, insanlarin üstünde asili o kara buluttan tek tek düsen agir damlalar gibi olan herkesi servim; Onlar simsegin gelisini haber verirler ve haberci olarak yok olurlar.
Bakin, ben simsegin habercisiyim ve buluttan düsen bir damlayim: Oysa simsek, Üstinsandir.
5
Zerdüst bu sözleri söyledikten sonra, yine halka bakti ve sustu. “Iste ordalar,” dedi gönlüne, “iste gülüyorlar: Beni anlamiyorlar, ben bu kulaklara göre agiz degilim.
Gözleriyle isitmeyi ögrenmeleri için, kulaklarini mi patlatmali? Dümbelek gibi, vaiz gibi mi ötmeli? Yoksa yalniz kekemeye mi inanirlar?
Bende gururlarina sesleneyim bari.
Insanin, kendine bir erek edinme zamani gelmistir. Insanin, en yüksek umudunun tohumunu ekme zamani gelmistir.
Size diyorum: Hora tepen bir yildiz dogurabilmek için, kisinin içinde kargasa olmali daha. Size diyorum: Daha var sizde bu karmasa.
Yazik! Insanin artik yildiz doguramayacagi zaman geliyor. Yazik! En horgörülesi adamin, kendini artik horgörmeyenin zamani geliyor.
Bakin! Size son insani gösteriyorum.
Bir sürü ki çobansiz! Herkes ayni seyi ister, herkes aynidir: Baska türlü duyan, deliler evine gönüllü gider.
“Eskiden bütün dünya deliymis” Böyle derler de en inceleri, göz kirparlar.
Gündüz için küçük hazlari ve gece için küçük hazlari vardir. Ama sagligi sayarlar.
“Biz mutlulugu bulduk” Böyle derler de son insanlar, göz kirparlar.
Zerdüst’ün, ‘Öndeyis’ denen ilk konusmasi burada sona erdi, çünkü kalabaligin bagrismasi ve sevinci, sözünü kesti. “Bize ver bu son insani, ey Zerdüst” diye bagiriyorlardi, bu son insanlardan eyle bizi! Üstinsani biz sana bagislariz sonra!” Ve bütün kalabalik çilginca seviniyordu ve dudaklarini sapirdatiyordu.
Zerdüst üzüldü ve gönlüne dedi:
“Beni anlamiyorlar, ben bu kulaklara göre agiz degilim. Anlasilan pek fazla kalmisim daglarda, pek fazla dinlemisim dereleri ve agaçlari: Simdi keçi çobanlarina söz söyler gibi konusuyorum onlarla.
Ve iste bana bakiyorlar ve gülüyorlar. Ve gülerken benden nefret ediyorlar. Gülüsleri buz gibi.
Zerdüst’ün pazaryerindeki hikayesi devam eder ama ben bir iki cümleyle özetleyip sarsici bölümlere geçecegim hemen. 6. bölümün hemen basinda ip cambazi iki kule arasina gerili ipin üzerinde gösterisine baslar. Tam ipi yarilamisken, alaca bulaca giysili bir soytari çikar ip cambazinin çiktigi kuleden ve hizli hizli yürüyerek cambaza yetisir. Asagilayici sözler sarf ederek cambazin üzerinden atlar ve cambaz dengesini yitirip yere çakilir; tam da Zerdüst’ün dibine. Cambaz son dakikalarini Zerdüst’le konusarak geçirir. (Cennet ve cehennemin irdelendigi, müthis bir konusmadir bu)
Zerdüst cambazin cesedini omuzlayip pazaryerinden ayrilir. Cambazi gömdükten sonra yeni bir isik dogar Zerdüst’ün içine ve kendi kendine konusmaya baslar.
Yoldaslar gerek bana, diriler, istedigim yere götürebilecegim ölü yoldaslar ve cesetler degil.
Içime bir isik dogdu: Sözünü halka degil, yoldaslara yöneltecek Zerdüst! Sürünün çobani ve köpegi olmayacak Zerdüst. Niceleri sürüden çekmek, bunun için geldim ben. Halk ve sürü bana kizacak; çobanlar, haydut diyecekler Zerdüst’e.
Ben çobanlar diyorum ya, onlar kendilerine iyiler ve dogrular derler. Ben çobanlar diyorum ya, onlar kendilerine hak dinine inananlar derler.
Iyilere ve dogrulara bakin! En çok kimden nefret ediyorlar? Kendi deger levhalarini parçalayandan, bozandan, yasa bozandan: Oysa o yaraticidir.
Yoldaslar arar yaratici, cesetler degil ve sürüler ve inançlar degil. Yaratma arkadaslari arar yaratici, yeni levhalara yeni degerler kaziyanlari.
Ve sen, il yoldasim benim, ugurlar olsun! Seni gömdüm ve kurtlardan iyice sakladim. Ama senden ayriliyorum. Vakit eristi. Iki tan arasi bana yeni bir gerçek geldi.
Ne çoban olacagim ben, ne mezarci. Halka söz söylemeyecegim artik: Ben ölüyle son ke konustum.
Öte Dünyalilar Üstüne
Bir zamanlar Zerdüst de, bütün öte dünyalilar gibi, insandan ötesinin kuruntusuna kapilmisti. O zamanlar dünya, aci çeken ve iskence edilen bir Tanrinin eseri gibi gelirdi bana.
Ah, kardeslerim, yarattigim bu tanri, insan eseri, insan çilginligiydi, bütün tanrilar gibi!
Aci çekmek ve yetersizlikti, bütün öte dünyalilari yaratan; ve en çok aci çekenin yasayabilecegi kisa bir mutluluk çilginligiydi.
Yorgunluk, bir siçrayista en sona erismek isteyen, bir ölüm siçrayisiyla; artik istemek istemeyen bir zavalli, bilgisiz yorgunluk: Bütün tanrilari ve öte dünyalilari yaratan iste budur.
Gövdeyi ve yeryüzünü horgörenler, gökseli ve kurtarici kan damlalarini bulanlar sayrilar ve ölenlerdi: Ama o tatli ve karanlik agiyi bile gövdeden aliyorlardi!
Yoksulluklarindan kaçmak istiyorlardi ve yildizlar onlara pek uzakti. Bu yüzden iç çekiyorlardi: “Bir baska varliga ve mutluluga sivisacak göksel yollar olsaydi ah!” Derken buldular hilelerini ve kanli içkilerini!
Gövdelerinden ve yeryüzünden öteye geçtiklerini kurdular, bu iyilik bilmez kisiler. Oysa bu kendinden geçislerinin çirpinmasini ve sevincini kime borçluydular? Gövdelerine ve bu yeryüzüne.
Yeni Put Üstüne
Gereginden arta insan doguyor, gereksizler için yaratilmisti devlet! Hele bakin devlet nasil ayartiyor bu gereksizleri! Nasil yutuyor, çigniyor da çigniyor onlari!
“Yeryüzünde benden büyügü yoktur: Düzenleyen parmagiyim ben Tanrinin.” Böyle bögürür o canavar. Ve yalniz uzun kulaklilar ve kisa görüslüler degildir diz çökenler!
Ah, size de fisildar ey ulu canlar, karanlik yalanlarini o! Ah, kendilerini harcamayi seven zengin gönülleri bulur çikarir o!
Çevresine kahramanlar ve onurlu kisiler dizmek ister o, yeni put! Iyi vicdanlarin günisiginda isinmayi sever o, soguk canavar!
Siz ona taparsiniz, her seyi verir size, bu yeni put: böylece erdemlerinizin pariltisini ve gururlu gözlerinizin bakisini satin alir. Gereksizleri ayartmada sizi yem olarak kullanir!
Devlet derim ona, herkesin agi içtigi yere, iyilerin ve kötülerin: devlet, herkesin kendini yitirdigi yer, iyilerin ve kötülerin: devlet, herkesin agir agir kendi canina kiymasina hayat denen yer.
Su gereksizlere bakin hele! Türeticilerin eserlerini ve bilgelerin hazinelerini çalarlar: Kültür derler hinzirliklarina!
Su gereksizlere bakin hele! Hep sayridir onlar; safralarini kusarlar ve buna gazete derler. Birbirlerini yutarlar ve kendilerini dahi sindiremezler.
Su gereksizlere bakin hele! Servet edinirler ve bununla zügürtlesirler. Güç isterler, en çok da güç kaldiracini, bol parayi isterler, bu yetersiz kisiler!
Tirmanislarina bakin su çevik maymunlarin! Birbirlerinin sirtina binerek tirmanirlar, böylece çamura ve uçuruma yuvarlanirlar.
Bana hepsi çilgin görünür bunlarin! Ve tirmanan maymun ve azgin görünür. Burnuma kötü kokar putlari, o soguk canavar; hepsi de kötü kokar burnuma, bu putperestlerin!
Kardeslerim, bunlarin agizlarinin ve istahlarinin dumaninda bogulmak mi istiyorsunuz? Pencereleri kirip disari firlasaniz.
Pazar Yerindeki Sinekler Üstüne
Yalnizligina kaç, dostum! Seni büyük adamlarin gürültüsünden sersemlemis, küçüklerin igneleriyle de delik desik olmus görüyorum.
Yalnizligin bittigi yerde pazar yeri baslar; pazar yerinin basladigi yerdeyse, büyük oyuncularin gürültüsü ve agili sineklerin viziltisi baslar.
Dünyada en iyi seyler dahi, göstereni olmazsa, degersizdirler: bu göstericilere büyük adam der halk. Halk pek anlamaz büyükten, yani yaraticiliktan. Ama büyük seylerin bütün göstericilerinden ve oyuncularindan hoslanir.
Gösterisli soytarilarla doludur pazar yeri, ve halk övünür büyük adamlariyla! Bunlar onca, anin efendileridirler.
Seni erdemlerin yüzünden cezalandirirlar bunlar. Yürekten bagisladiklari ancak, yanlislarindir.
Sen onlara yumusak davranirken dahi,kendilerini horgördügünü sanirlar; ve senin iyiligini gizli kötülükle öderler.
Senin sessiz gururun onlarin begenisine hep aykiridir; bir kez olsun hafiflik etmek alçak gönüllülügünü gösterirsen, sevinirler.
Senin önünde kendilerini küçük bulurlar ve alçakliklari sana karsi bir görünmez öç içre paril paril yanar.
Görmedin mi, sen yanlarina varinca sik sik nasil sustuklarini, ve güçlerinin, sönen bir atesin dumani gibi, onlardan nasil ayrildigini?
Evet, dostum, komsularinin tedirgin vicdanisin sen; çünkü onlar senin dengin degildirler. Bunun için senden nefret ederler ve kanini emmeye can atarlar.
Senin komsularin hep agili sinekler olacaktir; sende büyük olan, iste bu, onlari daha bir agili, daha bir sineksi kilacaktir.
Yalnizligina kaç dostum, oraya, sert ve saglam bir havanin estigi yere. Senin yazgin sinek kovmak degildir.
Böyle buyurdu Zerdüst.
Yaraticinin Yolu Üstüne
Yalnizliga çekilmek mi istersin kardesim? Kendine varan yolu aramak mi istersin? Biraz dur da beni dinle.
“Arayan, kolay yiter. Her türlü yalnizlik suçtur.” Böyle der sürü. Ve sen sürüdendin uzun bir süre.
Sürünün sesi daha sende çinlayacak. Ve sen desen: “ Artik sizinle ortak vicdanim yok benim” yakinma ve agri olacak bu.
Derdinin yolunu, yani kendine varan yolu yürümek mi istersin? Öyleyse hakkini ve bu isi becerecek gücünü göster bana!
Sen yeni bir güç ve yeni bir hak misin? Bir ilk devinme misin? Bir kendi kendine dönen tekerlek misin? Yildizlari kendi çevrende dönmeye zorlayabilir misin?
Yazik, yükseklige tutkunluk öyle çok ki! Gözü doymaz kisilerin çirpinmalari öyle çok ki! Tutkun ve gözü doymaz bir kisi olmadigini göster bana!
Özgür mü diyorsun kendine? Egemen düsünceni isitmek isterim ben senin, boyunduruktan kurtuldugunu degil.
Kendi kötün ile kendi iyini kendine saglayabilir misin, kendi istemini bir yasa olarak kendi üstüne asabilir misin? Kendi kendinin yargici olabilir misin?
Bugün kalabaligin acisini çekersin daha, ey tek kisi: Bugün yürekliligin tam daha ve umutlarin.
Ama bir gün yalnizlik yoracak seni, bir gün egilecek gururun ve yürekliligin yilacak. Bir gün haykiracaksin: “Yalnizim ben!”
Yalnizi öldürmek isteyen duygular avardir; basaramazlarsa, kendileri ölürler sonra! Ama sen buna yeterli misin, katil olmaya?
Kardesim, ‘horgörme’ sözcügünü tanidin mi? Peki dogrulugunun, seni horgörenlere karsi dogru olmanin agrisini?
Onlar haksizlik ve çamur atarlar yalnizca; ama böyledir diye, kardesim, yildiz olmak istersen, daha az isik saçmamalisin onlara!
Ve iyilerle dogrulara karsi tetikte ol! Onlar, kendi erdemini yaratanlari çarmiha germeye can atarlar, onlar yalnizlardan nefret ederler.
Kendi sevginin baskinlarina karsi dahi tetikte ol! Her önüne gelene elini uzatmaya pek hazirdir yalniz kisi.
Elini degil, yalniz pençeni uzatmalisin nice kimselere; hani pençenin tirnaklari da olursa, yok mu…
Ama karsina çikabilecek en çetin düsman kendin olmalisin hep; sen magaralarda ve ormanlarda kendine pusu kurarsin.
Kendi yaliminla yakmaya hazir olmalisin kendini; önce kül olmadan nasil yeni olabilirsin ki!
Sevginle git yalnizligina, kardesim, yaratmanla git, dogruluk ancak daha sonra topallar ardin sira senin.
Benim gözyaslarimla git yalnizligina, kardesim. Kendinden öte yaratmak isteyeni severim ben, ve böylece yok olani.
Böyle buyurdu Zerdüst.
Çocuk ve Evlilik Üstüne
Yalniz sana bir sorum var kardesim, derinligini anlamak için, sonda gibi saliyorum bu soruyu gönlüne.
Gençsin ve çocuk ve evlilik istersin. Ama sorarim: Sen çocuk istemeye yeterli bir kisi misin?
Sen yenen misin, kendine boyun egdiren misin, duygularina buyruk veren misin, erdemlerin üstüne egemen misin? Böyle sorarim sana.
Yoksa istediginde dile gelen hayvan mi, gereksinme mi? Yoksa yalnizlik mi? Yoksa tedirginligin mi?
Isterim ki zaferin ve özgürlügün çocuk özlesin. Zaferine ve kurtulusuna canli anitlar dikilsin.
Kendinden öte kurmalisin sen. Ama kendin kurulmalisin önce, gövde ve can dimdik.
Senin evliliginin anlami ve gerçegi bu olsun. Fakat su gereksizlerin evlilik dedigine, su fazlalarin –ah, buna ne ad vereyim?
Ah, o gönül yoksullugu çiftteki! Ah, o gönül pisligi çiftteki! Ah, o acinasi rahat düskünlügü çiftteki!
Evlilik derler bunlara ve nikahlarinin cennette kiyildigini söylerler.
Eh, eksik olsun bu cenneti fazlalarin! Evet, eksik olsunlar, –göksel aglara takilmis su hayvanlar!
Birlestiremedigi kimseleri topallaya topallaya kutsamaya gelen o Tanri dahi benden uzak olsun!
Su adam bir kahraman gibi gerçegi aramaya çikti, sonunda eline küçük, süslü bir yalan geçti: evliligim, diyor buna.
Su adam, melek erdemleri olan bir hizmetçi ariyordu. Ama birdenbire bir kadinin hizmetçisi oluverdi, simdi de melek olmasi kaldi.
Bir sürü kisa delilikler, siz buna sevgi diyorsunuz. Ve evliliginiz bu bir sürü kisa deliliklere, uzun bir budalalikla son veriyor.
Armagan Eden Erdem Üstüne
Zerdüst, gönülden baglandigi, adi ‘Alaca Inek’ olan kentten ayrildiginda onu, kendilerine Zerdüst’ün ögrencileri diyen birçok kimseler izlediler, ona eslik ettiler. Böylece bir dört yol agzina geldiler. Zerdüst asasina dayandi ve söyle buyurdu ögrencilerine:
Söyleyin bana, nasil oldu da altin en yüksek degere ulasti? Az bulunur ve yararsizdir ve parildar ve tatli bir parlakligi vardir da ondan, hep kendisini armagan eder. Altin gibi parildar armagan edenin bakislari.
Ruhunuzun simgelerle konusmak istedigi her saati kollayin, kardeslerim: Ordadir emrinizin kaynagi.
Yükselir o zaman gövdeniz ve dirilir, sevinciyle kendinden geçirir ruhu, o da böylece, yaratan ve degerlendiren ve seven ve her seyin yardimcisi olur.
Yüreginiz irmak gibi dolup tasarcasina aktiginda, dolaydakiler için bolluk ve tehlike. ordadir erdeminizin kaynagi.
Övgünün ve yerginin üstüne yükseldiginizde, ve isteminiz, seven birinin istemi gibi, bütün nesnelere buyurmak istediginde: ordadir erdeminizin kaynagi.
Hos seyleri ve yumusak dösegi hor gördügünüzde, döseginizi yumusak yüreklilerden yeterince uzaga serdiginizde: ordadir erdeminizin kaynagi.
Gerçek yeni bir iyi ve kötüdür o! Yeni bir derin çagilti, yeni bir kaynagin sesi!
Yeryüzüne bagli kalin, kardeslerim, erdeminizin gücüyle! Armagan eden sevginiz ve bilginiz yeryüzünün anlamina hizmet etsin! Bunu diler, yalvaririm size.
Yersel seylerden kaçirtip da, sonrasiz duvarlara çarptirmayin kanatlarini! Ah, öteden beri öyle çok erdem kaçmistir ki!
Artik yalniz gidiyorum, ögrencilerim! Siz de gidin, yalniz gidin! Öyle istiyorum ben.
Gerçek, size salik veririm: benden ayrilin da Zerdüst’e karsi koyun! Daha iyisi: ondan utanin! Belki o sizi aldatmistir.
Kisi salt bir ögrenci olarak kalirsa, ögretmenine borcunu iyi ödememis sayilir. Ve siz sanki neden benim çelengimi yolmayasiniz?
Beni sayiyorsunuz, ya sayginiz bir gün çökerse? Sakin bir heykelin altinda kalmayasiniz.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
“Siz yükselmek isteyince, yukari bakarsiniz. Bense asagi bakarim, çünkü yükselmisim. Sizden kim, ayni zamanda güler ve yükselmis olur?
En yüce daglara çikan, güler bütün acikli oyunlara ve acikli agirbasliliga.
G e z g i n
Zerdüst, simdi daga tirmanirken, yolda, gençliginden beri yalniz basina yaptigi nice gezileri, kaç daga, kaç sirta, kaç doruga tirmandigini düsünüyordu.
Ben gezginim ve daga tirmananim, diyordu gönlüne; ovalari sevmem, anlasilan uzun süre sessiz de oturamam.
Bildigim bir sey daha var, ben simdi son dorugumun önünde duruyorum, çok uzun süredir bana ayrilmis olanin önünde. Ah, tirmanmam gerek en sarp yoluma! Ah, en yalniz gezime basladim.
Ama benim yaradilisimda olan biri böyle saatten kaçinmaz, kendisine söyle diyen saatten: Ancak simdi yürüyorsun büyüklügüne giden yolu! Doruk ve uçurum, bunlar artik birlestiler.
Büyüklügüne giden yolu yürüyorsun: Daha önce son tehliken olan sey, son siginagin oldu simdi!
Büyüklügüne giden yolu yürüyorsun: Arkanda artik yol kalmamasi, en büyük yürekliligin olmalidir senin!
Hiçbir merdivenin olmasa bile, kendi basinin üstünde tirmanmayi ögrenmelisin: Baska türlü nasil tirmanirsin yukarilara?
Kendi basinin üstünde, kendi yüreginden öteye! Sende en yumusak olan, en sert olmali artik.
Çok sey görmek için, kendinden uzaga bakmayi ögrenmek zorunludur: bu sertlik daglara tirmanan her kisiye gereklidir.
K ü ç ü l t e n E r d e m Ü s t ü n e
1
Zerdüst yine karaya ayak bastiginda, dogru kendi dagina ve magarasina gitmedi; nice yollar yürüdü, nice sorular sordu; sonunda kendisi için, saka yollu, söyle dedi: “Nice kivrimlardan sonra yine kendi kaynagina akan irmaga bak!” Kendisi yokken, insanlara ne olmustu, anlamak istiyordu. Büyümüsler miydi, küçülmüsler miydi? Bir gün bir sira yeni evler gördü de, sasirdi ve dedi:
Bu evler de ne ola? Besbelli, bir ulu can kendi örnegi olarak kurmamis bunlari!
Sersem çocugun biri bunlari kendi oyuncak kutusundan çikarmis olmasin? Baska bir çocuk bunlari yine kutusuna koysa.
Ve Zerdüst durdu ve düsündü. Sonunda üzgün üzgün dedi: “Her sey küçülmüs!”
Alçak kapilar görüyorum her yerde: benim gibiler bu kapilardan geçebilirler, ama egilmek zorunda kalirlar!
Ah, yurduma ne zaman dönecegim yine, artik egilmek zorunda kalmayacagim, küçükler önünde egilmek zorunda kalmayacagim o yere! Ve Zerdüst içini çekti ve uzaklara bakti. Fakat ayni gün, küçülten erdem üstüne konusmasini yapti.
2
Bu halkin içinde dolasiyor, gözümü dört açiyorum: erdemlerine imrenmememi bagislamiyorlar.
Beni isiriyorlar, onlara: küçük insanlara küçük erdemler gerekir, dedigim için.
Bütün küçük sikintilara oldugu gibi, onlara da incelik gösteriyorum; küçüklere diken göstermek, bana kirpilere yarasan bir bilgelikmis gibi geliyor.
Bu halkin içinde dolasiyor, gözümü dört açiyorum: küçülmüsler, gittikçe de küçülüyorlar. Bu onlarin mutluluk ve erdem ögretisinden ileri geliyor.
Erdemde dahi alçak gönüllüdürler de ondan, rahatlik isterlerde ondan. Ancak alçak gönüllü erdem uyusur rahatlikla.
Onlarda gördügüm en kötü iki yüzlülük de sudur: buyruk verenler dahi, hizmet edenlerin erdemlerine özeniyorlar.
3
Bu halkin içinde dolasiyor, nice sözler düsünüyorum: fakat onlar ne almayi biliyorlar, ne saklamayi.
Iste bunlarin kulagina haykirmaya bayiliyorum ben de:
“Evet! Tanrisiz Zerdüst’üm ben! Ben Tanrisiz Zerdüst’üm, söyle derim: Benden Tanrisiz kim var ki, ögretisinden tad alayim? Ben Tanrisiz Zerdüst’üm: Dengimi nerde bulayim?”
Ne diye konusurum bendeki kulak kimsede olmadiktan sonra! Ben de bütün yellere haykirayim bari:
Gittikçe küçülüyorsunuz, ey küçük kisiler! Ufalaniyorsunuz ey rahat düskünleri! Yok olacaksiniz daha; nice küçük erdemleriniz yüzünden, nice küçük savsakliklariniz yüzünden, nice küçük verinmeleriniz yüzünden!
Ah, bütün yarim istemleri biraksaniz da, eylemde oldugu gibi, tembellikte de tam kararli olsaniz!
Ah, su sözümü anlasaniz: “Ne isterseniz yapin, ama ilk önce isteyebilen kisiler olun, büyük bir sevgiyle seven, büyük bir hosgörüyle seven!” Böyle buyurur Tanrisiz Zerdüst.
G e ç i p G i t m e Üs t ü n e
Zerdüst böyle, nice kentlerden agir agir geçerek, dolambaçli yollardan dönüyordu daglarina ve magarasina. Farkinda olmadan büyük kentin kapisina dahi ugradi. Fakat burada, agzi köpüren bir deli, ellerini uzatarak, ona dogru firladi, yolunu kesti. Halkin, ‘Zerdüst’ün Maymunu’ dedigi deliydi bu, çünkü Zerdüst bu deliden, dilin anlatimi ve akisi üstüne bir seyler ögrenmisti, onun bilgelik hazinesinden ödünç almak hosuna da gidiyordu. Ve deli, Zerdüst’e söyle dedi:
Ey Zerdüst, burasi büyük kent, burada hiçbir sey bulamaz, her seyini yitirirsin. Ne diye bu bataktan geçmek istersin? Ayaklarina aci! Kentin kapisina tükürsen de, geri dönsen!
Burasi, yalnizlarin düsünceleri için cehennemdir: büyük düsünceler burada diri diri kaynatilir da, ufalincaya dek pisirilir.
Burada bol bol dindarlik da vardir, Ordular Tanrisinin önünde bol bol sofuca tükrük yalama ve yaltaklanma vardir.
Sende aydin ve güçlü ve iyi ne varsa, onlarin hakki için, ey Zedüst! Bu tüccarlar kentine tükür de, geri dön!
Burada kan kirli ve ilik ve köpüklü akar bütün damarlarda: bu büyük kente, bütün ayaktakiminin birlikte köpürdügü bu büyük çöplüge tükür!
Tikiz canlar ve arik gögüsler, keskin gözler ve yapiskan parmaklar kentine tükür!
Arsizlar, utanmazlar, yazi ve sözle palavra sikanlar, azgin tutkulular kentine: bütün çürük, düsük, tutkulu, kuskulu, içi geçmis, sararmis solmus, hileli seylerin birlikte kokustugu yere: büyük kente tükür de geri dön!
Fakat Zerdüst burada, agzi köpüren delinin sözünü kesti ve agzini kapadi.
“Kes artik!” diye bagirdi Zerdüst, “nicedir tiksinirim sözlerinden de, hallerinden de! Kirli, köpüklü bataklik kani degil mi damarlarinda akan?
Neden ormana çekilmedin? Neden topragi sürmedin? Deniz yesil adalarla dolu degil mi?
Senin horgörünü horgörüyorum: neden beni uyardin da, kendini uyarmadin?
Sana benim maymunum diyorlar, ey agzi köpüren deli: oysa ben sana homurdanan domuzum derim, homurdanmanla, benim delilige övgümü bile bozuyorsun.
Seni ilk homurdatan neydi? Kimsenin seni yeterince oksamamasi: onun için kuruldun bu pislige, bol bol homurdanmana yol açsin diye,
bol bol öc almana yol açsin diye! Çünkü öc almadir, ey kendini begenmis deli, senin bütün köpürmen, iyi anliyorum seni!
Fakat senin deli sözlerin, hakliyken dahi, bana zarar verir! Ve Zerdüst’ün sözleri yüz kez dahi dogru çiksa, sen hep benim sözlerime haksizlik edersin!
Böyle buyurdu Zerdüst; büyük kente bakti derken, içini çekti, uzun uzun sustu. Sonunda söyle buyurdu:
Yalniz bu deliden degil, bu büyük kentten de igreniyorum. Bunda da, onda da, ne düzelecek, ne de bozulacak bir sey var.
D ö n m e l e r Ü s t ü n e
Ah, su çimenlikte daha geçen gün yesil ve renk renk duran her sey sarmis solmus bile! buradan ne kadar umut bali tasimistim kovanlarima!
Eskiden sinekler gibi, genç ozanlar gibi çirpinirlardi isigin ve özgürlügün çevresinde. Azicik büyüdüler, azicik üsüdüler: simdi sir saklar, milrildar miskinler oldular.
Ah, yüreklerinin yilmazligiyla sakaciligi uzun ömürlü olanlar azdir hep; bunlarin ruhlari dahi sabirli olur. Ötekilerse, ödlektirler.
Ötekiler, onlar hep çogunluktadir, o siradan, gereksiz fazla kisiler, onlar hep ödlektirler!
Benim soyumdan olan, benim soyumdan olan yasantilarla karsilasir: ilk yoldaslar cesetlerle soytarilardir.
Ikinci yoldaslariysa, bunlar, biz ona inananlariz derler kendileri için: bir canli sürü, bol bol sevgi, bol bol delilik, bol bol toyca tapinma.
Insanlar arasinda benim soyumdan olan, gönül baglamamali bu inananlara; degisken, ödlek insan yaradilisini bilen, inanmali bu baharlara, bu renk renk çimenlere!
Baska türlü edebilselerdi, baska türlü isterlerdi. Yarim yamalaklar, her bütünü bozarlar.
Yapraklar sararirmis, ne var bunda aglanacak! Es o yapraklarin arasinda, ey Zerdüst, eski, solmus ne varsa, daha tez iraya senden!
A g i r l i g i n R u h u Ü s t ü n e
Insanlara günün birinde uçmayi ögretecek kisi, bütün sinir taslarini yerlerinden oynatacaktir; bütün sinir taslari havaya uçacaktir onun karsisinda; yeryüzünü yeniden vaftiz edecektir o, yegni diyecektir.
Devekusu, en yelli attan dahi yelli kosar, ama basini da agir topraga adamakilli sokar: uçamayan insan da böyledir iste.
Yeryüzü ve hayat agir gelir ona: böyle ister agirligin ruhu! Oysa yegnilesmek ve kus olmak isteyen, kendini sevmelidir: böyle ögretirim ben.
Daha besikteyken agir sözler, agir degerler sunarlar bize: Iyi ile Kötü. Böyle derler bu çeyize. Onun ugruna bagislanir yasamimiz.
Bize gelince, bize verileni, içten baglilikla, dayanikli omuzlar üstünde yalçin daglardan asiririz! Terleyecek olursak, bize derler: “Evet, hayat agir bir yüktür!”
Oysa insanin kendisidir agir yük olan! Omuzlarinda bir sürü yabanci sey tasir da ondan. Deve gibi çöker de, bol bol yük yükletir sirtina.
E s k i v e Y e n i L e v h a l a r Ü s t ü n e (30 maddelik uzun bir bölüm bu, bazilarini yaziyorum)
4
Kendin alabilecegin bir hakki, birakmayacaksin sana vermelerine! Senin yaptigini, kimse yapamaz sana. Bak, karsilik istemek yok.
Kendine buyruk veremeyen, söz dinleyecektir. Nice kimseler kendilerine buyruk verebilirler, ama buyruklarini dinlemekte pek yaya kalirlar.
5
Sudur istemi soylu canlarin: onlar hiçbir seyi beles istemezler, hele hayati.
Yigindan olan beles yasamak ister, oysa bizler, hayat kendini bizlere vermistir, bizler hep karsilik olarak en iyi neyi verebilecegimizi düsünürüz!
Evet, soylu bir sözdür: “Hayatin bize adadigini biz, hayata saklariz!”
Tad veremedigin yerde tad almak istememelisin. Tad almak istememelisin!
12
Ey kardeslerim, sizi kutsuyor, yeni soyluluga yöneltiyorum: sizler gelecegi doguranlar ve isleyenler ve ekenler olacaksiniz;
Gerçek, tüccar altiniyla, tüccarlar gibi satin alabileceginiz bir soyluluga degil; ederi olanin degeri az olur da ondan.
Nerden geldiginiz degil, nereye gideceginiz olsun serefiniz bundan böyle! Sizi alt etmek isteyen isteminiz ve ayaklariniz, yeni serefiniz bunlar olsun iste!
Gerçek, beyin birine hizmet etmis olmaniz degil, beylerin ne önemi var artik! Duran bir seye, daha saglam dursun diye, desteklik etmis olmaniz degil.
Soyunun saraydan olmasi degil, uzun saatler sig havuzlarda flaman gibi alaca bulaca dinelmeyi ögrenmis olmaniz degil.
Ey kardeslerim, geriye degil, ileriye bakmali sizin soylulugunuz! Bütün baba yurtlarindan, ata yurtlarindan sürülmelisiniz siz!
Çocuklarinizin yurdunu seveceksiniz siz: bu sevgi sizin soylulugunuz olsun, en uzak denizlerdeki, o daha bulunmamis yurdu! Orayi arasin, hep orayi arasin isterim yelkenleriniz!
Babalarinizin çocuklari olmayi, çocuklariniza ödeyeceksiniz siz: böyle kurtaracaksiniz bütün geçmisi! Bu yeni levhayi yerlestiriyorum üstünüze!
17
Iste karsida gemi, oraya, büyük yokluga gidecek belki. Fakat kim bu ‘belki’ ye binmek ister
Hiç biriniz binmek istemiyor ölüm gemisine! Peki siz nasil dünya yorgunu olursunuz!
Dünya yorgunu! Daha yeryüzünden çekilmemissiniz bile! Sizi yeryüzüne karsi sehvetli buldum, kendi yeryüzü yorgunlugunuza gönül vermis buldum hep!
Bosuna sarkmiyor dudaginiz: üzerinde küçük bir yeryüzü isteigi duruyor daha!
Yeryüzünde nice iyi buluslar vardir, kimi yararli, kimi hos: bunlarin hatiri için sevilmeli yeryüzü.
Nice iyi buluslar vardir ki, kadin memesine benzerler: hem yararli, hem hos.
Oysa siz, ey dünya yorgunlari! Ey yeryüzü miskinleri! Kirbaçla oksamali sizi! Yine kirbaçla canlandirmali bacaklarinizi.
Çünkü dünyanin biktigi sayrilar, ya da eli ayagi tutmaz zavallilar degilsiniz, kurnaz tembellersiniz, ya da çitkirildim, sinsi zevk kedilerisiniz siz. Yine sevinçli sevinçli kosusmayacaksiniz, göçün gitsin!
18
Ey kardeslerim, yorgunlugun yarattigi levhalar vardir, bir de tembelligin yarattigi levhalar, kokmus tembelligin: bunlar ayni dili konussalar da, farkli dinlenmek isterler.
Su bitkin düsen kisiye bakin! Ancak bir karis kalmis eregine; fakat yorgunluktan toza yatmis inadina, bu yigit kisi!
Yorgunluktan esneyip duruyor yola, yeryüzüne, erege ve kendine: bir adim daha atmak istemiyor bu yigit kisi!
Ereginden bir karis beride bitkin düsmek! Gerçek, saçindan kavrayip sürüklemek zorunda kalacaksiniz onu kendi cennetine, bu kahramani!
20
Ey kardeslerim, yoksa ben kati yürekli miyim? Ama ben derim: düseni itmeli de!
Bugünün her seyi düsüyor, çürüyor: kim tutacak! Bense itmek istiyorum!
Sarp derinliklere tas yuvarlayan o hazzi bilir misiniz?
Bugünün kisilerine bakin, nasil yuvarlaniyorlar benim derinliklerime.
Daha iyi oyuncularin ön türküsüyüm ben, kardeslerim! Örnegin siz de beni örnek alin!
Uçmayi ögretemediginiz kisiye, çabuk düsmeyi ögretin bari!
21
Ben yigit kisileri severim: ama iyi kiliç kullanmak yetmez, kime karsi kullanacagini da bilmeli!
Çogu kez, sesini çikarmadan geçip gitmek daha büyük yigitliktir; kendini daha degerli bir düsmana saklamis olursun böylece!
Nefret edilecek düsmanlariniz olmali sizin, hor görülecek düsmanlariniz degil: düsmanlarinizla övünmelisiniz.
Daha degerli düsmana saklayacaksiniz kendinizi, kardeslerim: nice düsmanin yanindan geçip gitmelisiniz bunun için,
Hele halk ve halklar üstüne gürültü patirtiyla kafanizi sisiren ayaktakiminin yanindan!
Onlarin ‘yana’ olma ve ‘karsi’ olmalarindan sakinin gözlerinizi! Çok dogruluk, çok haksizlik vardir, seyreden öfkelenir!
25
Kardeslerim, çok geçmeden yeni uluslar çikacak, yeni pinarlar yeni derinliklere çaglayacaktir.
Deprem nice pinarlari tikar da, çok susuzluga yol açar. Ama gizli güçleri, sirlari isiga çikarir.
Deprem nice pinarlari açiga vurur. Eski uluslarin depreminden yeni pinarlar fiskirir.
Ve kim bagirirsa: “Bakin, nice susuzlara bir pinar iste, nice özlemlere bir yürek, nice araçlara bir istem”
Kim buyruk verebilir, kim söz dinlemelidir, orda denenir bu! Ah, ne uzun aramalar ve bulmalar ve basaramamalar ve ögrenmeler ve yeniden denemelerle hem!
Insan toplumu denemedir, böyle ögretirim ben, uzun bir aramadir: buyruk verecek kisiyi arar o!
Deneme, kardeslerim! Sözlesme, degil! Parçalayin, parçalayin yufka yüreklilerin, yarim yamalaklarin bu sözünü!
28
Benden kaçiyor musunuz? Ürktünüz mü? Bu sözden titriyor musunuz?
Kardeslerim, ben size iyileri ve iyilerin levhalarini parçalayin dedigimde, insani kendi açik denizlerine çikarmis oldum ancak.
Ancak simdi geliyor ona büyük yilgi, büyük bakinma, büyük sayrilik, büyük bulanti, büyük deniz tutmasi.
Iyiler yalanci kiyilar, yalanci güvenlikler ögrettiler size: iyilerin yalanlari içre dogup büyüdünüz siz. Her sey iyiler eliyle bastan asagi burulmus, çarpitilmistir.
Oysa insanin ülkesini bulan, insan geleceginin ülkesini dahi bulmustur. Deniz yolcusu olacaksiniz artik, yigit, sabirli!
Tam zamaninda dik yürüyün, kardeslerim; dik yürümeyi ögrenin! Deniz köpürüyor: niceler yine sizin yardiminizla bellerini dogrultmak istiyorlar.
Deniz köpürüyor: her sey denizde. Hadi bakalim! Ey koca denizci yürekleri!
Baba yurdu da neymis! Oraya, çocuklarinizin topragina yöneltir bizi dümenimiz! Oraya dogru, denizden daha çilgin, köpürür bizim büyük özlemimiz!
29
Bir gün bayagi kömür “Niye böyle sertsin!” demis elmasa. “Biz seninle yakin akraba degil miyiz ki?”
Niye böyle yumusaksiniz? Kardeslerim, size soruyorum: siz benim, kardeslerim degil misiniz?
Neden böyle yumusak, böyle uysal, böyle verimser? Neden yüreklerinizde bunca yadsima, bunca verinme var? Neden bakislarinizda bunca az yazgi var?
Peki siz yazgi olmak, amansiz kisiler olmak istemezseniz, bir gün benimle nasil, yaratabilirsiniz?
Su yeni levhayi yerlestiriyorum üstünüze, kardeslerim: sert olun!
30
Sen ey, istemim benim! Ey her zorunluluga boyun egdiren, benim zorunlulugum! Bütün küçük yengilerden esirge beni!
Ey gönlümün alinyazisi, ey yazgi bildigim! Ey içimdeki! Üstümdeki! Bir büyük yazgi için koru, esirge beni!
Ve son büyüklügünü, istemim benim, son çabana sakla sen, yenginde amansiz olasin diye! Ah, kimse yengisine yenilmedi ki!
Ah, bu esrik alacakaranlikta kimin gözü kararmadi ki! Ah, kimin ayagi yengide sendelemedi ve dinelmeyi unutmadi ki!
Ey istem, ey her zorunluluga boyun egdiren, benim istemim! Bir büyük yengiye sakla beni!
Böyle buyurdu Zerdüst.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM (Son bölüm)
Y ü k s e k I n s a n Ü s t ü n e
1
Ey yüksek insanlar, benden sunu ögrenesiniz: pazar yerinde kimse yüksek insanlara inanmaz. Orda ille de konusmak isterseniz, siz bilirsiniz, konusun! Ama yigin hep göz kirpar: “Biz hep esitiz.”
“Ey yüksek insanlar” diye göz kirpar yigin, “yüksek insan diye bir sey yoktur, hepimiz esitiz; insan insandir; Tanri önünde hepimiz esitiz!”
Tanri önünde ha! Ama bu Tanri öldü artik. Yigin önündeyse, biz esit olmak istemeyiz. Ey yüksek insanlar, Pazar yerinden uzaklasasiniz!
3
Sizin horgörünüz, ey yüksek insanlar, bana umut veriyor. Büyük horgörenler büyük saygililardir da ondan.
Sizin umutsuzluga düsmenizde, saygi duyulacak çok sey vardir. Siz boyun egmeyi ögrenmediniz, küçük kurnazliklari ögrenmediniz de ondan.
Bugün artik küçük insanlar efendi olmustur da ondan: bunlar hep boyun egmeyi ve alçak gönüllülügü ve kurnazligi ve çaliskanligi ve özenmeyi ve küçük erdemlerin daha bilmem nelerini salik verirler.
Kadinsi olan ne varsa, köleler soyundan gelen ne varsa, iste bunlar simdi insanligin bütün yazgisina söz geçirmek istiyorlar.
Altedin bugünün efendilerini, ey kardeslerim, su küçük insanlari.
Ey yüksek insanlar, altedin küçük erdemleri, küçük kurnazliklari, kili kirk yaran özenmeyi, karinca gösterisini, acinasi rahat düskünlügünü, en büyük çogunlugun mutlulugunu!
Boyun egmektense umutsuzluga düsün daha iyi. Bugün yasamayi bilmediginiz için, ey yüksek insanlar, sizi seviyorum dogrusu. Siz en iyi böyle yasardiniz da ondan!
4
Yürekli misiniz, ey kardeslerim? Yigit misiniz? Taniklar önündeki yüreklilik degil, yalnizlar ve kartallar yürekliligidir demek istedigim.
Soguk canlara, katirlara, körlere ve esriklere yigit demem ben. Korkuyu bilen, ama onu yenende vardir yürek; uçurumu gören, ama gururla bakanda.
Uçurumu gören, ama kartal gözleriyle bakanda, uçurumu kartal pençeleriyle kavrayanda: vardir yürek!
6
Ey yüksek insanlar, sizin bozdugunuz seyleri düzeltmek için geldigimi mi saniyorsunuz?
Yoksa siz aci çekenlere daha rahat dösekler sermek istedigimi mi? Yoksa siz tedirginlere, yanlis yola sapanlara, yanlis yere tirmananlara, yeni ve daha kolay yollar gösterecegimi mi?
Hayir! Hayir! Hayir! Gittikçe daha çok, daha üstün kisiler yok olmali sizin soyunuzdan, çünkü hayat sizin için gittikçe daha beter olmali, daha çetin.
Aza, uzuna, uzaga yönelir benim gönlüm, benim özlemim: sizin o bir sürü küçük, kisa yoksulluklarinizdan bana ne!
Sizin çektiginiz aci bence yetmez! Siz kendi elinizden çekiyorsunuz, insan elinden çekmediniz daha. Baska türlü konusursaniz, yalan söylemis olursunuz! Hiç biriniz, benim acisini çektigim seyin elinden aci çekmemistir.
8
Gücünüzün üstünde bir sey istemeyesiniz: gücünün üstünde seyler isteyen kimselerde kötü bir yapmaciklik vardir.
Hele büyük seyler istediler mi! Çünkü bu ince kalpazanlar, bu orta oyunculari, büyük seylere karsi güvensizlik uyandirirlar,
güçlü sözlere, göstermelik erdemlere, parlak, düzmece eylemlere bürünmüs bu sasilar, bu agarmis kurt yenikleri, sonunda kendilerine karsi da yapmaciklasirlar.
Aman ha, ey yüksek insanlar, bundan sakinasiniz. Çünkü bence dürüstlük kadar degerli, dürüstlük kadar az bulunur sey yoktur.
Bugün yiginlarin degil midir? Ama yiginlar büyügün küçügün, dogrunun dürüstün ne oldugunu bilmezler ki: onlar suçsuzcasina egridirler, hep yalan söylerler.
10
Yukarlara çikmak istiyorsaniz, kendi bacaklarinizi kullanmalisiniz! Kendinizi tasitmayasiniz, yabancilarin sirtina, yabancilarin kafasina binmeyesiniz!
Ata mi bindin? Eregine mi gidiyorsun doluzigin? Peki, dostum! Ama topal ayagin da at üstünde!
Eregine vardiginda, attan indiginde, tam kendi yüksekligindeyken, ey yüksek insan, iste o zaman sendeleyeceksin sen!
11
Ey yaraticilar, ey yüksek insanlar! Kisi ancak kendi çocuguna gebe kalir. Aldanmayasiniz, kanmayasiniz! Komsunuz için bazi seyler yapsaniz dahi, onun için bir sey yaratmis olmazsiniz ki!
14
Bosa siçrayan bir kaplan gibi ürkek, utangaç, beceriksiz, ey yüksek insanlar, iste sik sik böyle gördüm sizi, bir yana sivisirken.
Oysa bundan ne çikar, ey barbutçular! Siz oynamayi, alay etmeyi geregince ögrenmediniz! Biz hep büyük bir alay ve oyun masasinda oturmuyor muyuz?
Giristiginiz büyük isler basarisizliga ugramissa, bu yüzden siz dahi basarisiz mi sayilirsiniz? Peki siz basarisizliga ugramissaniz, bu yüzden insan dahi basarisiz mi sayilir? Insan dahi basarisizliga ugramissa: haydi haydi! Aldirmayin!
15
Bir sey ne denli yüksek türden olursa, o denli seyrek basarir. Ey yüksek insanlar, siz hepiniz basarisiz degil misiniz?
Yüreginizi pek tutasiniz; ne çikar! Daha neler, neler olabilir! Kendinize gülmeyi ögrenesiniz, söyle geregince gülmeyi!
Basarisizliga ugramissaniz, ancak yari yariya basarmissaniz, bunda sasilacak ne var? Sizin içinizde çirpinan, ugrasan, insanin gelecegi degil midir?
Kendinize gülmeyi ögrenesiniz, söyle geregince gülmeyi! Ey yüksek insanlar, daha neler, neler olabilir, Ah!
16
Bu yeryüzünde simdiye dek en büyük günah neydi? “Burda gülenlerin vay haline!” diyen kisinin sözleri degil miydi?
Kendisi gülmeye neden bulamiyor muydu yeryüzünde? Öyleyse aramayi bilmiyordu. Çocuk bile gülecek seyler bulabilir.
O, yeterince sevmiyordu: yoksa severdi, bizi dahi severdi, biz gülenleri! Oysa bizden nefret ediyor, bizi alaya aliyordu; uluma ve dis gicirtisi adiyordu bize.
Peki, sevmeyince hemen ilenmek mi gerekir? Bence bu begenisizliktir. O uzlasmaz kisinin yaptigi da buydu. O, yiginlardan çikmisti.
Bütün bu uzlasmaz kisilerin yolundan çekilesiniz! Onlar bir zavalli, sayri türdüler: onlar bu hayata kötü gözle bakarlar.
Bütün bu uzlasmaz kisilerin yolundan çekilesiniz! Onlarin ayaklari agir, yürekleri sikintilidir: onlar hora tepmeyi bilmezler.
20
Dag magaralarindan kopan yele benzeyesiniz: kendi çalsin, kendi oynasin ister o; ayaklari altinda denizler tir tir titrerler, siçrarlar.
Eseklere kanat takan, disi aslanlari sagan: bütün bu simdiler, bu yiginlar üstüne kasirga gibi gelen o essiz, o boyun egmez ruh kutlu ola;
susak kafalari ve çatlak kafalari ve bütün solmus yapraklari ve o ayrik otlarini düsman bilen: batakliklar ve dertler üstünde, çimendeymis gibi hora tepen bu yaban, bu essiz, bu basibos firtina ruhu kutlu ola!
O yipranmis yigin köpeklerine, bütün o biçimsiz, somurtkan yaratiklara hinç baglayan: bütün basibos ruhlarin sultani olan bu ruh, bütün kara görüslerin, bütün kara duyuslarin gözlerine toz savuran bu firtina, bu gülen firtina ruhu kutlu ola!