Kurallar-Sorun diye birşey yoktur sadece durumlar vardır.
Ağır işleri karşındakine yaptır, sen sadece el at.
İşin sırrı yedirdiğim taşlar, daha fazla aldıkça kendinin akıllı benim ise aptal olduğuma inanacaksın.
Karşılıklı oynanan oyunda hep bir rakip bir de kurban vardır.
Kurbanı kontrol altında tuttuğunu düşünen aslında daha az kontrole sahiptir ve yavaş yavaş kendi sonunu hazırlar. Rakibe düşen şeyde ona yardım etmektir.
Formül uygulamada sonsuz derinliğe sahiptir ama sağlam ve basittir, tamamen tutarlıdır.
1 numaralı kural, sadece daha zeki rakiplerle oynayarak daha zeki olabilirsin.
2 numaralı kural, oyun karmaşıklaştıkca, rakipde karmaşıklaşır.
Karşı taraf çok iyiyse, bu kurbanı kontrol edebileceği bir ortama sokar. Ortam büyüdükçe kontrol kolaylaşır.
Köpeğe kemik fırlat. Zayıf noktalarını bul.istediklerini sandıkları şeyin bir parçasını onlara ver. Böylece rakip kurbanı yanlış şeyin peşine takarak, kurbanı başka yöne çekebilir.
Yılanı küçümseme, sadece bir yılanla oynayarak daha akıllı olabilirsin.
Numara ne kadar büyük ve eskiyse, başarmak o kadar kolaydır.
Bu iki prensip üzerine kuruludur, kurban o kadar eski olmadığını ve kimsenin kazanacağı kadar büyük olmadığını düşünür. Sonunda rakip sorgulamaya başladığında, kurbanın yatırımı dolayısıylada zekası sorgulanmış olur, sonunda rakip sorgulamaya başladığında, bunu da kimse kabullenmez. Kendileri bile.
En iyi rakibi, daima bakacağın en son yerde bulursun.
Kendinizle ilgili bilmediğiniz birşey vardır, varlığını bile inkar edeceğiniz birşey, ta ki, birşey yapmak için geç kalana kadar.
Sabahları uyanmanızın tek sebebi budur.
Aşağılık patronunuzdan acı çekmenizin nedeni, döktüğünüz kan, ter ve gözyaşının, çünkü bütün bunlar insanların sizin aslında, ne kadar iyi çekici, cömert, komik ve akıllı olduğunuzu bilmelerini istediğiniz içindir.
Benden ister korkun ister saygı duyun ama lütfen özel olduğumu düşünün.
Bağımlılığımız aynı, hepimiz onaylanmış keşleriz. Hepimiz sırtımızın sıvazlanmasını, küçük hediyeler almayı severiz.
Ödülünü parlatan şu rozetli çocuğa bakın, parılda çılgın elmas parılda, çünkü bizler sadece maymunuz. Bunu bilseydik, böyle yapmazdık. Birileri bunu bizden saklıyor ve ikinci bir şansımız olsa, şunu sorardık, “neden?”.
(Neden hala hayattayım).
Neden paramı dağıttınız, bilmelerini istemediğin neydi, bilmemi istemediğin neydi.
Oyunun kuralları bunlar, buna itiraz yok ama, bu oyun ne zaman bitecek.
Bana cevap vermeye başladıklarında bitecek, benimle akıl oyunu oynamayın.
Sizinle akıl oyunu oynayan ben miyim.
Rakiplerin, gerçek dostu olduğuna inanmak zorunda.
Herşey zihinde, senin gibi davranmaya çalışıyor. Kimse onu göremez, ama o herşeyi görür.
Oyundasın arkadaşım herkes bu oyunda, ama kimse bunu bilmiyor, ve tüm bunlar, onun dünyası. Sahibi o, o kontrol eder. Yapman gerekenleri o söyler ve ne zaman yapacağını. Sonunda rakip sorgulamaya başladığında, kurbanın yatırımı dolasıylada zekası sorgulanmış olur, bunu da kimse kabullenemez kendileri bile.
Var olan bütün acıların ardında o vardır. Bütün acıların, bütün suçların ardında o olmasına rağmen, nasıl olur da gerçekde var olmaz, ve şimdi de sana aslında var olmadığını söylüyor.
Onun canını sıkan hiç kimse hayatta kalamaz.
Bir düşmanın saklanacağı yer neresi ? Aklına gelecek en son yer, acılarının ardına saklanıyor.
Acınla kucaklaşırsan, bu oyunu kazanırsın.
Ne kadar ileri gitmeye hazırsınız beyefendi ?
Onun dünyasında ne kadar çok gücün olduğunu düşünürsen, gerçek dünya da o kadar az gücün var demektir.
Sen hala hapisdesin, aslında ordan hiç çıkmadın, kim olduklarını unutma, kafa karıştıranlar, kelime oyunu yapanlar, sen cevap istedin onlar bilmece verdiler. Kuralları biliyorsun, dinlemeye devam ettikçe seni ikna ettiler. O bütün hileleri bilir ve bütün doğru cevapları. Seni sana karşı kullanmalarına izin verme. Vermessin çünkü bu iyidir, verirsin çünkü bu onu yaralar.
Arkadaşın yakın ama düşmanın daha yakındır. Bunun güzel yanı nedir biliyormusun, düşmanın nerede olduğunu kimse bilmiyor. Var olduğunu bile bilmiyor çünkü o her kafanın içinde ve ona güveniyorlar çünkü o olduklarını düşünüyorlar. Rakibin ustalığını takdir etmek zorundasın.
EGO en kötü özgüven hilebazıdır, EGO dan daha kötüsünü hayal bile edemeyiz, çünkü onu göremezsiniz ve en büyük düzmecede yerini almış olmasıdır (senin).
Sorun EGO’ nun bakacağınız son yerde saklanıyor olmasıdır, kendi içinizde. Düşünceleriniz sizin düşünceleriniz gibi gösteriyor, gerçek duygularınız gibi hissettiriyor, sizde o olduğunu sanıyorsunuz.
EGO larını koruma ihtiyacı duyan insanlar sınır tanımazlar, hile yapar, yalan söyler, çalar ve öldürür. EGO sınırları dediğimiz alanı korumak için herşeyi yaparlar.
İnsanlar mahkum olduklarını bilmez, bunun EGO olduğunu bilmezler arada ki farkı asla anlamazlar.
Başta, aklın kendi ötesinde birşey olduğunu kabullenmek zordur, bu kişinin ötesinde birşeydir, daha değerlidir ve gerçeği yorumlama da daha başarılıdır.
EGO dini anlamda şeytan olarak kabul görür, ve tabi kimse EGO nun ne kadar zeki olduğunu anlamaz, çünkü şeytanın yarattığı için suçu başkasına atmayı seçerler.
Bu hayali dış düşmanı yaratmada çoğu zaman dış dünyada gerçek düşmanlar yaratırız. Bu EGO içinde gerçek bir tehdittir ama aynı zamanda yaradılışındada vardır.
Kafanızda ki ses size ne söylerse söylesin, dış düşman diye birşey yoktur. Bu düşman algısı, bize düşman olarak yansıyan EGO’nun yansımasıdır.
Bu açıdan bakarsak yarattığımız yüzlerce dış düşmanı aslında kendimizin yarattığını görürüz.
En büyük düşman kendi algınız, kendi cehaletiniz, kendi EGO nuzdur.