Çekim Yasası
Başınıza gelen herşeyi, siz hayatınıza çekiyorsunuz ve hepsi zihninizde tuttuğunuz suretlerden dolayı size geliyor ve bu durum da sizin düşüncelerinizden kaynaklanıyor. Ne düşünürseniz, onu kendinize çekersiniz. Eskinin bilge insanları bunu bilirlerdi.
Mesela Babilliler, bunu hep bilirlerdi.
Ama bilenler toplumun küçük “seçkin” bir kısmıydı.
Sizce neden dünya nüfusunun % 1’i, dünyadaki toplam maddi gelirinin % 96’sını kazanıyor? Tesadüf olduğunu mu düşünüyorsunuz? Hayır değil!
Düzen böyledir, onlar birşeyleri anlamışlardır. Onlar “sır”rı biliyorlar.
Kendinizi bir mıknatıs gibi düşünürseniz (hepimiz biliriz ki mıknatısın bir çekim gücü vardır çekim yasası da “Benzerler birbirini çeker” der).
Burada bir düşünce düzeyinden bahsediyoruz.
Bizim işimiz insanlara istedikleri şeyi, düşünmeyi öğretmek.
İstediğimiz şeyi zihnimizde netleştirmek. İşte bu noktadan sonra evrenin en güçlü yasası işlemeye başlıyor; çekim yasası.
En çok neyi düşünürseniz, onu kendinize çekersiniz ve o hale gelirsiniz. Bu prensip 3 basit kelimeyle açıklanabilir:
Düşünceler nesnelere dönüşür; birçok kişi şunu anlamaz; her düşüncenin bir frekansı vardır ve düşünce ölçülebilir.
Bir düşünceyi tekrar tekrar düşünürseniz ya da sürekli hayalini kurarsanız: (İstediginiz yeni arabayı almak, ihtiyacınız olan parayı bulmak, veya ruh eşinizi bulmak); o düşünceyle ilgili olan frekansı uygun bir temele yerleştirirsiniz.
Düşünceler etrafa manyetik bir sinyal yayarlar ve bu sinyaller tekrar size dönerler.
Bolluk içinde yaşadığınız düşünün, kendinize çekeceksiniz.
Bu her zaman, herkes için işe yarar.
Sorun şu ki; çoğu insan istemediği şeyi düşünür!
Ve başlarına olumsuzlukların niye tekrar tekrar geldiğini merak eder.
Çekim yasası sizin birşeyi iyi ya da kötü algılamanızla veya olmasını isteyip istememenizle ilgilenmez!
Sadece düşüncelerinize cevap verir. Eğer kendinizi berbat hissediyorsanız, yolladığınız sinyal budur: “Kendimi berbat hissediyorum.”
Kendinize bu cümleyi tasdiklersiniz, bunu benliğinizin tüm katmanlarında hissedersiniz ve size fazlasıyla geri döner. İstediğiniz bir şeylere bakıp da “Evet bu!” dediğinizde, bir düşünceyi harekete geçirirsiniz.
Çekim yasası da, bu düşünceye cevap verir ve uygun şeyleri size getirir. İstemediğiniz birşeye baktığınızda ve ona “Hayır!” diye bağırdığınızda onu uzaklaştırmaz, aksine onunla ilgili düşünceyi harekete geçirirsiniz ve bu defa çekim yasası o düşünceyle ilgili şeyleri önünüze getirmeye başlar.
Hayat, çekim yasasını temel alıyor. Herşey çekim yasası ile ilgili ve çekim yasası her zaman işliyor. İnanın, inanmayın, anlayın ya da anlamayın, her zaman işliyor.
Geçmişi, bu anı veya geleceği düşünüyor olabilirsiniz.
Bunu ister imgeleyerek, ister anılara giderek veya tefekküre dalarak yapın. Her şekilde o düşünceyi harekete geçirirsiniz ve evrenin en güçlü yasası olan çekim yasası, bu düşüncenize cevap verir.
Oluşum her an devam ediyor. Her anın kendi düşüncesi ya da sürekli bir kuantsal düşünce şekli vardır.
Çekim yasası: “Neyi düşünür ya da odaklanırsan onu alırsın” der.
Ondan yakınıyor olman, yakındığını sana daha çok yaklaştırır.
Çok pozitif bir bakışımız olabilir ve pozitif kişi, olay ya da durumları kendimize çekebiliriz.
Ya da tam aksi; negatif yönelimli ve kızgın olabiliriz, bu durumda da olumsuz kişi ya da koşulları kendimize çekeriz.
Bilinçli veya bilinçsiz, aklınızda tuttuğunuz; sizi (olumsuz) etkileyen düşüncelerden kurtulun! Asıl zorluk budur. “Sır”ra dikkatli bakın… Günlük hayatınızda düşüncenin gücüne… Tek yapmamız gereken gözlerimizi açıp bakmak.
Çevrenizde çekim yasasının kanıtlarını görürsünüz.
En çok hasta olan, hastalıktan en çok bahsedendir.
Bolluktan en çok bahseden, bolluk içindedir.
Çekim yasası her yerde aşikardır, eğer ne olduğunu anlarsanız.
Siz bir mıknatıssınız, düşünceleri, insanları, olayları, hayatları kendinize çekersiniz.
Yaşadığız her olayı bu güçlü çekim yasasıyla kendinize çekersiniz.
Size sadece “istekli düşünce” veya “ha-yal kur-ma çıl-gın-lı-ğın-dan bahsetmiyorum”; size daha derin, temel bir anlayıştan bahsediyorum..
Kuantum fiziği gerçekten tam da bu keşfi işaret etmeye başlıyor.
“Aklın olmadığı bir evren düşünemezsiniz.” diyor.
Aslında algılanan her şeyi akıl şekillendirir.
Anlamamanız, reddetmeniz anlamına gelmez.
Elektriğin nasıl oluştuğunu da anlamazsınız; ilk başta kimse elektriğin ne olduğunu bilmiyordu; bilmesine de gerek yoktu ama herkes ondan faydalanıyordu.
Siz elektiriğin nasıl çalıştığını biliyor musunuz?
Hayır ama elektrik sayesinde fırında yemek pişirebilirsiniz, öyle değil mi?
İnsanlar çekim yasasını anlamaya başladıkça, çoğunlukla önceden sahip oldukları olumsuz düşünceler nedeniyle korkarlar.
İki şeyden uzak olmalısınız:
Bilimsel olarak açıklanmıştır ki, yapıcı düşünce, olumsuz düşünceden 100 kat güçlüdür. Eh, o zaman bunu biliyorsanız , korku azalır.
Zaman tamponu olan bir gerçeklikte yaşıyoruz ve bu gerçekten işimize yarıyor. Düşüncelerinizin anında gerçekleştiği bir çevrede yaşamak istemezdik, öyle değil mi? Düşüncelerinizin ortaya çıkışı biraz zaman alır ve bu iyi gerçekten iyi bir şeydir!
Düşüncelerinizi fark etmeli, seçmeli ve bundan hoşlanmalısınız.
Çünkü siz, kendi hayatınızın şaheserisiniz, siz hayatınızın “Michelangelo”susunuz ve bunu düşüncelerinizle yapıyorsunuz.
Geçmişte bu “sır”rı bilen liderler, “sır”rı sakladılar; böylece “gücü” kendilerinde tutup, paylaşmadılar ve insanlar bu “sır”rı bilmediler.
İnsanlar, işe gittiler, eve geldiler, çalışmaya devam ettiler.
“Güç”leri olmadan koştular, çünkü “sır”rı çok az insan biliyordu.
Yasaları olan bir evrende yaşıyoruz; mesela yerçekimi yasası, eğer bir binadan düşerseniz, iyi insan veya kötü insan olmanız hiç farketmez, yere düşersiniz.
Hayatınızdaki her şeyi -yakındıklarınız dahil- hayatınıza siz çektiniz!
İlk bakışta bunu duymaktan nefret edeceğinizi biliyorum; diyeceksiniz ki:
“Trafik kazasını ben çekmedim”. “Bu durumu ben çekmedim”
ya da yakındığınız herhangi bir şeyi çekmediğinizi iddia edeceksiniz.
Bu noktada söylemeliyim ki; evet hepsini siz çektiniz!
Bu anlaması en zor olan kavramdır. Ama bir kez kavranırsa, hayatınızı değiştirir.
Bu büyük “sır”rın bir parçasıdır. Birçoğumuz terslikleri çekeriz ve bunu kontrol edemeyeceğimizi çünkü bunun, doğal yapımızda otomatikman var olduğunu düşünürüz. Bunu ilk kez duyuyorsunuz,
Düşüncelerimi değiştirmek zor olacak, diyorsunuz.
İlk başta öyle gelecek, ama sonra eğlenceli olacak.
Sizden düşüncelerinizi yönetmenizi istemiyoruz, bu sizi çıldırtır.
Zihninize farklı yönlerden, farklı objelerden, farklı o kadar çok düşünce gelir ki burada duygusal rehberlik sisteminiz devreye girer.
Duygularınız, duygusal rehberlik sisteminiz ne düşündüğünüzü anlamanızı sağlar. Düşünceleriniz, duygularınızı oluşturur. Duygularımız, neyi kendimize çektiğimizi anlamamıza yardım ederler.
Bize göre iki duygu vardır: İyi hissettiren ve kötü hissettiren.
Her durumu bu iki duyguyla değerlendiririz.
Olumsuz hisler; suçluluk veya öfke veya kırgınlık gibi bunların hepsi aynı iyi hissetmeme duygusunu yaşatırlar. Tüm bu hisler, bize o anda düşündüğümüzün istediğimiz türden bir şey olmadığını söylerler .
Bunlara “kötü frekans” ya da “kötü titreşim” vb. de denebilir.
İyi hisler; sevgi, mutluluk, umut gibi bize düşüncemizin isteyeceğimiz türden şeyleri getireceğini söylerler.
Yani “Şu anda neyi kendime çekiyorum?” sorusunun cevabı hislerinizdir. Eğer iyi hissediyorsanız, devam edin doğru yoldasınız.