Neler oluyor, yeni dünya düzeni nasıl işliyor? -1. bölüm- “Senin Hayatın Senin Dünyan” kitabından alıntı
Neler oluyor?
Yeni dünya düzeni ve dünyayı yönetmek istedikleri söylenen küreselciler neler yaparlar, neden yaparlar ve nasıl yaparlar. Komplo teorileri olarak açıklanan bu çalışmalar ne kadar gerçektir ve ne kadar etkilidir?
Çok kısa olarak öncelikle bilinmesi ve anlaşılması gereken, insanın fıtratıdır. İnsanın fıtratı nefsani (egosentrik, ben bilinci) ve toplumsal (sosyal, biz bilinci) ile donatılmış, şuurlu, iyiyi ve kötüyü, yararlı ve yararsızı, zararlı ve zararsızı ayırt edebilecek bir akıl’a sahip yapı olarak tasarlanmıştır. Bu muhteşem tasarımını yapacağı seçimler doğrultusunda istediği gibi kullanma özgürlüğüne sahiptir, ancak uygulamaya geçeceği zaman, yapacağı seçim, kendisin o an’a kadar ki inançları, duygu ve düşünceleri ile topluma, ortak fayda sağlamayı seçmesi veya kendi faydasına çıkarcı bir şekilde seçim yapması, olumsuz olduğunda insan olma özelliğinin en basit, ilkel bir şekilde kullanması, insanı şeytani bir canlıya dönüştürür.
Toplumsal, ortak payda da bir fazda sağlamayı seçtiğinde ise, üst insan, kamil insan ve gerçek insan olma özelliği olan bir canlıya dönüşür.
Peki seçimi neden olumsuz bir şekilde yapar insan? Çünkü yaradılışı bütünsel olarak kavrayamadığı ve yaşamsal varoluş sebebini bilemediği için, bu madde dünyasının tuzaklarına düşer veya düşürülür ve o yüzden seçimini bilerek veya bilmeyerek olumsuz yönde yapar, böylece şeytani insan figürü ortaya çıkar. Gerçek olarak algıladığı bu kainat, aslında sadece beynimiz tarafından yorumlanan (algılanan) ve şuurumuza iletilen elektrik sinyalleri. 5 duygu dediğimiz duyularımızı kullanamıyor olsak yine de canlı olarak kalırız ancak bambaşka bir algıda oluruz, bunu belli bir ölüde deneyimleyebilirsiniz. Bu şimdilerde kuantum fiziği ile artık tam olarak ölçülüp değerlendirilebilmiş ve bilimsel verilerle açıklanabilir bir durum.
İnsanın bir hücre olarak başlayan yaşam hikayesi, anne rahminde iken, BİR hücrenin bölünerek çoğalarak ve beden dediğimiz oluşumun belli bir ölçü, şekil ve çeşitli fıtri (karakteristik, mizaci) özellikleri toplayarak, doğuma hazır nihai şeklini aldıktan sonra dünya yaşamına doğup, çok kısa sürede bu doğumundan önceki halini ve şuur boyutunu unutarak, doğduğu bu madde alemini, dünyayı, gerçek bir oluşum ve yaşam alanı olarak kabul edip, yaşamın sonsuz bir boyutu gibi algılayıp, bu yaşam boyutunda ebedi kalmak üzere binbir çeşit kurgu ve çalışmaları, yaşam tarzı, ve üretimi ile canlılığını (yaşamını) devam ettiren bir yol izler. Ta ki ölüm ile karşılaşana kadar.
Ben’lik anlayışında olan bir insan, tüm bu yaşam tarzını kendi adına ister, ve kendi maddi ve akli gelişimi için kullanır. Toplumsal anlayış da olan insan ise, tüm bu yaşam etkinlikleri, hem kendi hemde diğer insanlar ile paylaşarak birlikte maddi ve akli gelişim sağlamak için ister. İşte tam da bu temel üzerine, iki yoldan birini tercih ederek yaşayan insan, maddi ve akli gelişimini sağlamak için hangi yolu seçtiyse, hem kendi hemde diğer insanların yaşamlarını etkileyecek,
1. Olumlu yönde; kendi ve diğer insanların gelişim sağlayabileceği, her insanın özü icabı bu alemde ortaya koyabileceği tüm becerilerini, hünerini sergileyebileceği tüm üretkenliğini yaşamasını ve yaşatması ister ve buna yol verir.
2. Olumsuz yönde ise; sadece kendi varlığını sürdürmek, güçlendirmek, maddi ve akli gelişim sağlayabilmek adına, diğer insanların aynı şekilde gelişimini istemez ve hatta bunu engellemek üzere çeşitli yollara başvurur.
Örnekle açıklamak gerekirse, en basitinden, uzun boylu olan bir insanın, ağaçta ki bir meyveye kolay erişim sağlayabilmesi ile, ağaçtan alacağı mesela meyve ile, kendi sağlığı ve enerji ihtiyacını karşılayıp, kısa boylu bir insan ile bunu paylaşmaması veya paylaşması arasında yapacağı seçim, onun bencil (şeytani) veya toplumsal (kamil) birey olma yönünde ki yolunu ve niyetini göstermiş olur. Bu örnek çok çeşitli şekillerde açıklanabilir. Şimdi düşünün ki, kısa boylu olan insan ise, beyin fonksiyonları icabı ile bu meyveye uzanarak değilde, kullanacağı bazı cisim, sopa gibi veya daha gelişkin mekanik bir araç ile erişim sağlayabilsin, o halde o da aynı meyveye ulaşıp, sağlığı ve enerjisi ile erişim sağlayabilir.
Burada basit olarak bir meyveye erişerek bir ihtiyacın karşılandığı anlatımı, geliştirilerek tüm yaşam kurgusunu yapabiliriz, ulaşılan meyve, yetiştirilen sebze, keşfedilen bir maden, meyve ve sebzenin birleştirilerek elde edilen yeni bir gıda, yemek…, her neyse, tamamı en temel yaşam faaliyetimizin devam edebilmesi için gereklidir. İkincil olarak keşfettiğimiz, pamuk, yün, lifler ile giyinip kuşanırız, madenler, ağaçlar, taşlar vs ile en basit alet edevatları, barınacağımız evleri, ağır eşyaları taşıyacak basit arabaları vs, üretiriz…bu gelişim ile hem sürekli bilgilenir hemde zahmetli olabilecek yaşamımızı kolaylaştıracak keşifler, icatlar yapıp, en temel hedefimiz olarak koyduğumuz maddi ve akli gelişimimizi sağlayarak uzun süreli yaşamaya çalışırız. Ve en gelişmiş halimize, kendimizi, dünyayı, kainatı bütünsel olarak kavrayıp anladığımızda erişiriz.!
Ancak ilk olarak belirttiğimiz, insanın bencil olabilmesi veya toplumsal olabilmesi farkı ile, bir de sadece bencil olmayıp, ayrıca diğer insanların, aynı meyve, sebze, maden, ağaç, taş….ve bunların kullanım şekilleri ile daha başka neler yapılabileceğinin bilgisini paylaşmayıp, üstüne üstlük, diğer insanların erişimini engellemek, gerekirse sadece fiziksel…sınırlar, duvarlar, setler kurmakla kalmayıp, daha ileriye giderek, diğer insanlara zarar verebilmek adına ve en nihayetinde de ölümüne sebep olacak her ne varsa, harekete geçirme niyeti, bir insanda ortaya çıktığı anda, şeytani diyeceğimiz hallerin nasıl oluştuğunu açıkça görebiliriz ve sonuçlarını çok acı bir şekilde yaşarız. Bu şeytan, insanın dışında onu etkileyen bir güç veya olgu değil, bizzat insanın kendisidir aslında.
İnsanın yapabilecekleri, elde ettiği bilgi ve niyeti doğrultusunda, inanılamayacak boyutlara ulaşabilir, insanın bu boyutta neler yapabildiğini zaten tarih boyunca ve halen gördüğümüz ve bildiğimiz, savaşlar, işkenceler, cinayetler, tecavüzler, kavgalar, dışlamalar, köleleştirmeler, ve envai çeşit olumsuz, yaşam hakkı tanımayan, gelişime izin vermeyen, paylaşmayan, gasp eden, zorbalıkla elinden alan, güya kanunlar ile düzen sağladığını söylerken aslında adaletin bozulduğu, haksızlıkların ortaya çıktığı, artık insanların birbirlerinden koparak, ayrılarak, küserek, ve kavga ederek, cennetten cehenneme çevrilen bir dünya düzenini nasıl oluşturduğunu görmek hiçde zor olmasa gerek!
Şeytani düşünceye bürünmüş insan ve insanlar gurubu artık, yaşam faaliyeti için gerekli olan en temel ihtiyaçlardan tutun da, ihtiyaç olmayan zevke dayalı, tüm arzularına kavuşmak ve aynı zamanda bu ihtiyaç ve zevklere başkalaştırdıkları insanların erişimini de engellemek için tüm çaba ve gayretini göstermektedirler. Bu amaç uğruna kullanabileceği tüm unsurları tüm yapabilecekleri, çokça çaba, gayret isteyen işlerdir. Bu tutumların karşısında olumlu yönde muhalif olamayan ve inançlarını ve toplumsal değerlerini yaşatmak için çaba ve gayret göstermeyen insan ise, oluşacak tüm olumsuz sonuçlara katlanmak zorunda kalır, hemde ölümüne.
Basit bir örnek verecek olursak, para kazanmak, güç elde etmek ve ihtiyacımız olan herhangi bir şeye erişmenin türlü yolları vardır, ve elbette, gasp ve zorbalık, hırsızlık da bu yollardan bazılarıdır. Bu şekilde bir şeyler elde etmek ve kazanmak da bir çaba ve gayret ister, ve tabi bu şekilde yıkıcı olmayan yollarla kazanmaya çalışan ve istediği şeye erişmeye çalışan kişileri engellemek de bir çaba ve gayret ister!
Nitekim bu anlayış ile toplum içinde bu olumsuz kişileri durdurmak, engellemek ve gerekirse toplumdan uzaklaştırmak ve hatta ortadan kaldırmak için çeşitli güvenlik birimleri oluşturulmuştur, denetim memuru, zabıta, polis, asker…vs. Şeytani güce hizmet etmedikleri düşünülecek olursa, bu böyledir.
Tüm bu basitçe anlatılan dünyanın yaşam kurgusu, çok çeşitli şekillere, anlayışlara, davranış şekillerine bürünerek, bu günlere kadar gelmiş ve elbette daha da ileri zamanlara gidecektir, şimdilerde küreselciler ve ulusalcılar diye ayrımı yapılmış, basit tabiri ile, iyiler ve kötülerin, benciller ile toplumsalcılığın savaşına dönüşmüştür. Zaten bilebildiğimiz tüm yaşam yani tarih sürecine bakacak olursak, bu hikaye hep bu şekilde yaşanmıştır. Akıl geliştikçe ve teknoloji dediğimiz araçlar ve gereçler geliştikçe, dalda ki meyveye ulaşma savaşı da gelişmiş, engelleme çalışmaları ve becerileri de inanılmaz ve akıl almaz bir şekle dönüşmüştür.
Artık, akıl oyunları, inançları değiştirme çabaları, boyun eğdirmek için yapılan ikna edici söylevler, yalanlar, düşünceleri değiştirmek için yapılan yayınlar, algı operasyonları vs vs. Son derece gelişmiştir.
Öyle sanıyorum ki, bu yaşam şekli ve yapılanlar, olanlar, yaşananlar gözlemlendiğinde, bugün itibarı ile yaşamımızı tekrar iyi ve güzel günlere, cennete çevirmek için neler yapılabileceği, aslında açıkça düşünülüp görülebilir, anlaşılabilir.
Peki, bu iyi insanlar, toplumsalcılar, ulusalcılar, her şeyin iyisini ve doğrusunu bilenler neredeler? Ne yapıyorlar? O meyve ağacını dikip, meyvesini uzanıp aldıktan sonra paylaşmak ile başlatılacak serüven, bizi bambaşka güzel ve mutlu, coşkulu bir geleceğe ve yaşama götürmez mi?
EVET, demek ki bir yerde bir eksiklik var, yerine oturmayan bir şeyler var, zalimin zulmü yolu açık bulmuş ilerliyor, zulme uğrayanlar, uğradığını söyleyenler, ne yapıyorlar?