Denge modellemeleri
“Denge, şüphesiz yaşantımızın omurgasıdır.”
Benim söylemeyi sevdiğim tabir ile; “Derviş, ne ifrattadır ne tefritte, daima orta yolda.”
Denge kosunda ki yazıma tahterevalli örneği ile başlamak istiyorum. Herkesin bildiği, bilebileceği kolay bir kavrayış için sanırım uygun düşer.
Çocukluğumuzda arkadaşımızla uzun bir tahtanın iki tarafına karşılıklı oturarak eğlendiğimiz bir oyun. Belki bazılarımızın ayakta durarak dengede kalmayı denediği bile olabilir. Konu bu şekilde bir açılıma kavuşsun, öncelikle oturduğumuz yerde dengede olmak ve daha sonra ayaklarımızın üstünde dik olarak ayakta dengede kalmayı denediğimiz bir hal. Bu iki durumda da fiziki bir duruş sergilediğimiz bir dengeden bahsediyoruz.
Hayatımızın ilerleyen dönemlerinde, ergenlik, erişkinlik ve yaşlılık hallerinde her zaman hem fiziki hemde duygusal, düşünsel, ruhsal dengeler sağlamaya çalışırız. İstesek de istemesek bu dengede kalma gayretini gösterdiğimiz için, bu eylemi son derece çabuk kararlar ve kontrolsüz, daha doğrusu farkındalıksız yaparız.
Kendimizle başbaşa kaldığımızda bile bir dengeleme yaparız.
Yaşantımızın her anında, her olay karşısında, işimizde, eylemimizde, spor yaparken, yemek yaparken, sandalyede otururken, bisiklet sürerken, araba kullanırken vs..bu örneklemelerle, her daim, bir dengede kalma durumumuz olduğunu anlatmak istedim.
Denge de kalmak hem yalnızken hemde sosyal çevre içinde, toplumla birlikte, ve eşimizle, çocuklar, arkadaşlar, yani herkes ile ve herseye ile bir denge mevhumu vardır.
Ömrümüzü yalnız geçirmediğimiz için, sadece kendimizle başbaşa iken dengede kalmak değil, her daim her an dengede olmak durumundayız. Elbette, öncelikle kendi halimizde dengede olmak, daha sonra bütün etkileşimde olduğumuz durumlarda dengede kalabilmeyi kolaylaştırır.
Tekrar tahterevalli örneğimize değinelim. Tahterevalli üzerinde iken, karşımızda duran kişi ile güzel, uygun ve eğlenceli bir aktivite sağlamak istiyorsak, karşılıklı olarak eşit veya benzer fiziki değerlerde olmamız gerekir, çok farklı kilo, birinizin eğimi daha fazla öne veya arkaya, veya merkeze yakınlığı farklı olursa, denge bozulur ve aktivite umulan şekli ile gerçekleşmez.
İşte bu nedenle denge, fiziki olmayan, duygusal, düşünsel, ruhsal durumlarda da son derece önemli olarak geçerlidir. Fiziki olmayan durumlarda ki dengelenme, DDR (duygusal, düşünsel, ruhsal) farklılıklar, dengesizlik oluştursa bile, ana omurgada ki amaç ve ihtiyaç doğrultusunda ki hedefe ilerleyiş bozulmadığı sürece, dengesizlik sayılmazlar. Tam aksine, denge de kalmanın, farklılıklara rağmen, daha eğlenceli, coşkulu ve zevkli bir hal aldığını görebiliriz, daha doğrusu görmemiz, farketmemiz gerekir. Aksi halde, dengesizlik, dengede olan birçok durumu bozar. Böyle bir yüksek farkındalık da, bireysel dengemizin neticesinde elde edebileceğimiz bir farkındalıktır.
Birçok durumda olduğu gibi, bu dengeyi sağlamanın temel gereksinimlerini farkedip, dengemizi bozan etkenleri ortadan kaldırmamızla mümkün olur. Farkındalık sağlamaya çalıştığımızda, genellikle iyi, hoş ve güzel olan hallerimize dikkat edip görmeye çalışırız. Oysa ki, tam aksi yönde bir gözlem içinde olunmalı. DDR de ki dengelerimizin tamamı, öğrenimlerimiz neticesinde sağladığımız bir konumdur. Öğrenimlerimiz, düşüncelerimize, düşüncelerimiz inanışlarımıza, inanışlarımız da yaşantımızın tüm dengesine etken olur. Seçimlerimizin, kararlarımızın, inanışlarımızın, iş gerçekleştirişimizin, severken, ilgi duyarken, ilgi beklerken, gözgöze bakarken dahi, denge bozucu bir öğrenimimizin, hayatımzda nelere mal olacağını bir düşünün!