5 Dakika inanıp geliyorum

Eğer sende ego varsa konuşsan da vardır, sussan da…
Eğer ego varsa alçak gönüllü olsan da vardır olmasan da…
Eğer ego varsa iyilik yapsan da vardır yapmasan da…
Eğer ego varsa kızsan da vardır kızmasan da…
Eğer ego varsa ibadet etsen de vardır etmesen de…
Ey güzel can…
Ego varsa vardır…
Ne yaparsan yap varsa vardır…
Egosu olmayan var mı…?
Yok tabiiki ama ego nun dereceleri vardır…
Kimisi egonun oyuncağı olmuşken kimisi çok az etkilenir… Kimisi hemen sezer ve kontrol altına alır…
İnsan her an farkında olarak kalamaz… Bazen zihin devreye girer ve kişiyi perdeler… Farkındalığı yüksek olanlar zihne çok az kapılırlar…
Ego ancak derin bir sevginin içinde erir…
Sevgi ego ya fırsat vermez…
Ego da sevgiyi istemez…jj
Çünkü insan sevdiği zaman nur üstüne nur olur…
Ego nun karanlığı böylece yok olur…

Ruhsal bilgilere göre insanın yeryüzünde bulunuş amacı tekâmül etmektir. Bu amaçla bir arınma plânı yaparak öte âlemden dünyaya doğan ruh, bedene bağlandıktan sonra “dünyada bulunuş amacını” tamamen unutur. Çünkü öte alemde serbest olan ruhsal şuuru, madde ortamına gelince kapanmıştır. Yaptığı plânla ilgili hiçbir şey hatırlamaz. Bunun sonucu, maddenin cazibesine kapılarak kendi egosu doğrultusunda yaşamaya başlar. Birçok insan gibi, madde, onun için de vazgeçilmez bir olaydır. Hayatında her şeyi madde ile ölçüp tartmaya başlar. Kendi düzenini kurmak için diğer insanlara karşı adaletsiz ve hoşgörüsüz davranır. Anlayış, onda çok uzak bir kavramdır. Her şeyde önce kendi çıkarını düşünür. Kısacası kendi bencil istek ve arzularının tatmini için ne gerekiyorsa yapar. İlâhi yasa gereği böyle bir insanın karşısına, arasıra kendini görebilecek imkanlar çıkartılsa bile, maddenin cazibesi yüzünden onları görmezlikten gelir.
Bu uykuda yaşama durumu, insanın kendi ürettiği düşüncelerin ve yaptığı eylemlerin sonuçlarını kendi karşısında görünceye kadar devam eder. Çünkü farkında olmadığı bir başka yasa olan sebep-sonuç yasası çalışmaktadır. Dolayısıyla hayatta ne ektiyse, onu biçmeye başlamıştır ve bu durum onu giderek rahatsız etmektedir. Mutsuzluğu her geçen gün biraz daha artmaktadır. Günün birinde durup düşünmeye başlar. Neden, niçin her şey onu bulmakta ve işler yolunda gitmemektedir? Düşüncelerinde bu ve bunun gibi onlarca soru oluşmaya başlayan insan için artık uyanış başlamıştır.
Çevresine baktığında akıllıca ve doğru yaşayan birçok huzurlu insan da görmektedir. Kişi, bir müddet bu insanların yaşam tarzlarını, düşünce biçimlerini inceleyerek, onların doğrularıyla kendi doğruları arasında bir karşılaştırma yaparak bir sonuca varmaya çalışır. O da artık kendini ve yaşamını değiştirmek istemektedir. Değişimi sağlayacak bir felsefeye, bir yola ihtiyacı vardır. İşte bu dönemde, bir başka ilâhi yasa devreye girer ve onu destekler. Gelişimi için gerekli olan kitaplar, insanlar, felsefe ve yollar bir bir karşısına çıkar. Seçme özgürlüğü doğrultusunda, süratle bilgilenerek kendini tanımaya başlayan insan, bir müddet sonra kendisini mistisizmin (*) içinde bulur. Çünkü artık o, “ne ve kim olduğunu”, “nereden gelip, nereye gittiğini” sorgulamaya başlamıştır. Bir süre, ego ve mistisizmi bir arada yaşar. Daha sonra ego’dan kurtulması lazım geldiğinin bilincine varır. Ve kendi kendisiyle cenge girer. Bu savaşın ona bir barış getireceğini inanmaktadır. Sonuçta girdiği bu yeni yolda evrensel kanunların ışığında değişim ve dönüşüm geçirmeye başlar. Zamanla bencillikten uzaklaşarak, daha anlayışlı, daha sağduyulu, adaletli, hoşgörülü ve sevgi dolu bir insan haline gelir. İçsel arınmanın ve bilgilenmenin getirdiği bu idrak ve farkındalık hali, kişiyi bir müddet sonra bütüne hizmet etmeye götürecektir.
“Uykudakiler uyansın!.. Belki yanmak vaktidir. Gerçekleri bilenler toplansın!.. Bilin ki vermek vaktidir. Vermeyenler utansın!.. Bilin ki, görmek vaktidir.” Ne mutlu bu farkındalığı yaşayanlara!.

1400 yıl olmuş.
Hala kitabı anladığını söyleyenler, kitap öyle değil böyle demek istiyor diyenler, hayır kitabı anlamak için şu şu lazım diyenler tartışırken ve kimin haklı olduğu 1400 yıldır ortaya çıkmamışken aynı insanların geri kalan 5.5 milyar insanı kafirlik ile suçlayıp kendilerinin kurtulduklarını sanmaları çok ütopik bir akıl yapısı gerektiriyor.

Aslında konu çok basittir.
Kitap benim umurumda değil.
1400 yıldır ben bu kitapla cebimdeki 100 TL kadar bile ilgilenmedim diye itiraf et.
Hiç olmazsa dürüstlük yapmış olursun.

Rab inancı alemlerin kün’hünü yani içeriğini kavrayabildiğinde başlar.
Adına ister İslam de, ister evrensel bilinç..

O yüzden Allah kendini Alemlerin rabbı olarak anlatır.
Sen ise senin sınırların içinde anlatılana Allah diyorsun.

Kitabı anlaman mümkün değil.
1400 yıldır ne anlayan ne anlatan çıkmış.
Kütük gibi yazılmış 20-30 cilt tefsirleri tek tek incele.
Oku.
Anlayabildim dersen kendimi yedi kat yerin altına magaraya kilitler ve bir daha çıkmam.

Çünkü konu bu değil.

Konu şudur.

Kur’an yaşamdan çıkardığın anlamdır.
Hayatın içine soktuklarındır.

İster kitabı Kur’an yap, ister insanı, ister kainatı..

Bu kitaplardan birini Kur’an yapmak zorundasın.

Kur’an ne mi?
ilk ayet oku diyor ya!
Kur’anın kelime anlamı da “okumak” demek..

Ya hayatı, ya insanı, ya kitabı ya kainatı…
İşte o zaman Kur’an ile karşılaşır ve anlarsın.

Kitabı eline al, yüzyıllar boyunca her türlü arapça terimi grameri öğren. Anlamayacaksın.
Çünkü Anlaman gereken arapça kelimeler değil.

Okuman gereken şey hangi kitabı Kur’an yaptığın ile ilgili…

O yüzden okumak gerek kardeş…
Harfleri değil, hayatı…

Mehmet TEKECİ

Bu alemde herkes çıktığı yeri arar, yani arşına istiva edilen Rahmaniyeti ile özündeki Rahimiyyetini arar durur…
“Ben kimim?” diyerek “Yasak elmayı” yemiş olur. Ve o yasak elmayı yiyerek fıtratını terk edip nefsini inkar ederek cehenneme düşer…
artık zatı ve sıfatı (Adem ve Havva) birbirinden ayrılmış ŞİRK başlamıştır. Yer yüzüne düşer. Yer yüzünün kahharı ile karşılaşır ve ızdırap başlar… Rahman olarak özündeki Rahim’i aramaya başlar… yani Dem ve Havva birbirini bulmak için yollara düşer… Bu düştüğü yol Tasavvuf yoludur ki Vahdet şuuruna ulaşılana kadar en derin cehennem olur o yol… aşkından kavrularak cehennemde yanmaya başlar…
Çünkü özündeki Adem ve Havva (BENliğnin zatı ve sıfatı) yasak elmayı yediği için ayrı düşmüştür. İkiliğe düştüğü an özündeki Adem ve Havva cehenneme atılmıştır. Çünkü sorgulamıştır…
Arayışa düştüğü yol ise “tasavvuf” denilen Aşk yoludur…
Bu aşk yolunda sonunda vahdet şuuruna erer ki orası aradığı RAHİM’dir.
Özündeki arayışı ile Rahman olur, ve yine sonunda özündeki Rahim’i bularak Besmele’nin ta kendisi olur…

Velhasıl;
Bu aşk yolunda herkes çıktığı yeri, yani Rahimiyyetini, yani anasının ….. arar vesselam…

Kullarından bir kul
Tuncay KUL

Previous post Seci
Next post 20. Yüzyıl “Budası” Jiddu Krishnamurti’den İnsanlığa 12 Şahane Nasihat